Tuvalete Arabayla Gitmeyenler Klübü


Dünyanın en basit fakat en meditatif eylemi nedir diye sorsalar cevabım yürümek olurdu. Yaşadığımız yüzyıla gelene kadar sadece zevk için değil biraz da zorunluluklar sebebiyle insanoğlu bu eylemi istekli veya isteksiz yapagelmiştir. Çağdaş insan, anasının karnından arabayla doğduğunu düşünse de insan türü ayaklar ile başlar. Ve size bir sır vereyim Neandertal insan ile benzer fiziksel özelliklere sahibiz. 

Peki neden daha az hareket ediyoruz ? Kalkın canlanın biraz yaa, bakın covit var, dünya değişiyor veya belki de dünya ve insan özüne dönüyor, dönecek.  

Tuvalete bile arabayla gitmek isteyen insanlar tanıyorum. Eminim sizin de etrafınızda böyleleri vardır. Sanki uzaklık algılarımız ile oynanmış, ayarlarımız bozulmuş, teknolojinin esiri olmuşuz. Tabi yanlış anlaşılmasın ben karşı değilim teknolojiye (neticede teknoloji vasıtasıyla okuyorsunuz yazdıklarımı) bilakis çok seven ve kullanan biriyim, ayrıca arabam da var fakat bir farkla tuvalete bile arabayla gidenlerden değilim 😀 Benimki sessiz bir direniş. Tüm çağdaş koşullara rağmen kimine göre eziyet olan yürüyüşün saatlerce, günlerce tadını çıkaran tuhaf kişiyim. Neticede ayaklarımızın kökü yok. En azından şimdilik... valla evrim geçireceğiz diye korkmuyor da değilim. Oğlum Demo 15 yaşında, covit başlangıcından beri malum evde online derslere giriyor. Ders saati sandalyesinde oturduğunu, ders dışı yatağında uzandığını, günlük adım sayısının 50'yi geçmediğini düşünürsek özellikle yeni nesil için durum daha vahim gibi. 

Evrim meselesini şimdilik bilim insanlarına bırakarak kişisel yürüyüşlerim ve yürüyelim arkadaşlar yahu ile ilgili konuya dönersek, sözünü ettiğim yürüyüş daha çok keyfi yürüyüşler. Tabi ki çağdaş toplumda hepimizin belli sorumlulukları var. Bunlardan sıyrılamayacağımız da aşikar. Ama arada nefeste mi almayalım. İşte tam burada sözünü ettiğim keyif yürüyüşleri devreye giriyor.  Bazen tek başına, bazen neredeyse tek başınaymışsın hissiyatı veren dostlarınla, istediğin manzarada durup uzunca seyrettiğin, devam ettiğin, tanımadığın bitkileri incelediğin, çok sevdiğin manzaraların fotoğrafını çektiğin, yolda yeni insanlarla karşılaşıp ayaküstü sohbet ettiğin, yanındaki su  veya yemek ile aç bir hayvanı beslediğin, dağ çileğinden tadımlık yediğin, bir gecede bitmiş mantarları incelerken acaba bu zehirli midir diye düşünmelerin özgürlüğü ile yolda olmak... Düşünmenin ve düşünmemenin verdiği özgürlük hissi. 

Şöyle bir evden çıkıp yürüdüğünüzde bile endişelerimizin hafiflediğini hissederiz çoğu zaman. Hatta aktif çalıştığım günlerde, öğle yemeği saatinde kordona çıkıp baştan başa yürüdüğüm çok zamanlar olmuştur. Sadece deniz, insan ve gökyüzünü seyrederek (şanslıysam bulut vardır ) kafamdaki sıkıntılı düşüncelerden nasıl da kurtulurdum, hafiflerdim. 

Hepimiz zamanın ne kadar hızlı aktığından, her şeye ne kadar zor yetiştiğimizden yakınır dururuz. Geçen gün okuduğum bir kitapta daha önce düşünmediğim şekilde zaman kavramına bir yaklaşım vardı. Acelecilik ve sürat kavramlarının bilakis zamanı daha da hızlandırdığını ve zamanın bundan dolayı daha hızlı geçtiği algısı yarattığından bahsetmiş. 

Zaman algısını biraz olsun değiştirmek elimizde... İçinden geçtiğimiz bu olağanüstü günlerin hediyesi de bu olsun bizlere, kendimize ve doğaya dönelim. Zaman bizi değil biz zamanı yönetelim.

Yazımın sonuna gelirken okuduğunuz ve bana katlandığınız için teşekkürü bir borç bilirim. Yazının ana fikrini soracak olursanız "Tuvalete arabayla gitmeyelim :) "

Okuduktan sonra bu müziği benim için dinleyiverin bir zahmet Tango Pino · Helmut Eisel & JEM. Çok acemiyim link ekleyemedim. Ama öğreneceğim söz.

Sevgiler

Güneş 🌞

 

 

 

 


Yorumlar